Ana içeriğe atla

RUHUNUZA ŞİFALAR DİLERİM.

Ruhun şifası,

insanın kendine karşı biraz daha nazik olmayı öğrenmesidir.


Hep güçlü olmak zorunda olmadığımızı,

her gün aynı enerjide uyanamayacağımızı

ve bunun bir eksiklik değil,

insan olmanın doğal bir hali olduğunu kabul etmektir.


Ruh, aceleye gelmez.

Sürekli toparlanmamızı, hemen iyileşmemizi beklemez.

Bazen sadece durmaya,

biraz sessizliğe,

bir “bugün de böyleyim” demeye ihtiyaç duyar. Bazen şifa;

çözüm bulmak değil,

“Şu an böyleyim ve bu da geçerli” diyebilmektir.

Ruhun şifası;

kendini başkalarıyla kıyaslamayı bıraktığında başlar.

Herkesin yükü farklı,

herkesin yürüdüğü yol kendine özgüdür.

kendini suçlamayı bıraktığında başlar.

Geç kalınmış hayaller,

yarım kalmış cesaretler,

verilmiş ama tutulamamış sözler…

Hepsi insan olmanın hikâyesine dahildir.


Herkesin yükü farklıdır.

Kimse dışarıdan göründüğü kadar güçlü

ya da içeride hissettiği kadar kırık değildir.

Bu yüzden kıyaslamak yorar,

anlamak ise iyileştirir.


Bazen şifa;

çözüm bulmak değil,

kendine sarılabilmektir.Kendi yorgunluğunu küçümsemeden, kendi kalbine “haklısın” diyebilmektir.

anlaşıldığını hissettiğinde,

yargılanmadığında,

acele ettirilmediğinde iyileşir ruhumuz.


  • Ruh, anlaşıldığında iyileşir.
    “Neden böyleyim?” yerine “Belli ki bir sebebi var” demeye başladığında…
  • Ruh, yükünü bıraktığında hafifler.
    Herkesi kurtarma, herkesi memnun etme, güçlü görünme zorunluluğu bittiğinde…
  • Ruh, hakikatiyle temas ettiğinde şifa bulur.
    Acını inkâr etmeden ama ona kimlik de vermeden:
    “Acım var ama ben acımdan ibaret değilim.”
  • Ruh, Allah’a dayanmayı hatırladığında sakinleşir.
    Kontrolü bırakıp tevekkül geldiğinde, iç gürültü susar.
  • Ruh, sınır koymayı öğrendiğinde toparlanır.
    Herkese açık bir ev olmaktan çıkıp kapısını seçici açtığında…


Ruh;

anlaşıldığında,

yargılanmadığında,

ve olduğu haliyle kabul edildiğinde nefes alır.


Hepimiz insanız.

Hepimiz yoruluyoruz.

İyileşmek bazen sadece

biraz durmak

ve kendine nazik olmaktır.  

Her türlü takviyeden önce kendinizden neşeyi ve anlayışı eksik etmeyin,  yani beden ve ruh uyumunuzu güzelleştirmek biraz 

 Gönlümüzde ki bütün çiçekler solduğunda bile derinler de filizlendirebilecek tohumlar olduğunu unutmayalım, kalbimiz yaratıcın eseri orası en bereketli yer hep iyilikle filizlendirmeye gayret edelim. 

Hepimiz dünya kervanının yorgun yolcularıyız ve biliyorum ki çoğumuzun ruhu yara bere içimde. İnsan olan kim varsa ( İyiliğe sarılan kim varsa) ruhuna şifalar diliyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DERİNE GÖMÜLEN BENLİK HASTALANIR!

 Geçen hiçbir saniyeyi geri alamadım, sade ben değil kimse alamadı ama buna rağmen sürekli zamanımızı sevmediğimiz insanlara, sevmediğimiz işlere veriyoruz.Mesala  ben her gün yazmak istiyorum ama bunun yerini benliğime asla faydası olmayan, sadece hayatta kalabilme telaşı ile en değerli yaşlarımızı maaş için harcıyoruz ve buna ironik bir şekilde kazanmak ( para kazandık) diyoruz, halbuki benliğimizi bile kaybediyoruz maalesef. Sürekli ihmal ettiğimiz benliğimiz bir yere kadar saklanabiliyor, sonra resmen hesap sormaya başlıyor ve bu seferde asla susmayan bir iç ses çıkıyor ortaya; her adıma karışma cüreti elde ederek hemde.      Özür dilerim benliğim, herkesi bu kadar önemseyip seni duymazdan geldiğim için, seni en indiğini farketmediğim için. Çoğu şeye tahammülsüzlüğüm seni anlamamaktan kaynaklanıyordu, biraz geç olsana farkına vardım. Her şeyi çözdüm dedikçe yeni yeni düğümler sıralanıyordu çünkü kendimi dinlemiyordum.Ahhh  benliğim ne çok hain vasat gör...

Zamana Yenilmek Mi Yoksa Yönetmek Mi?

Geç kalınmışlık hissini tatmayan aklı başında çok az insan olmalı. Zaman denen kavram benim gözüme profesyonel bir hırsız gibi geliyor; sürekli bize çaktırmadan hayatımızdan ve benliğimizden bir şeyler çalıyor. Bazen iyi bazen kötü bir bir şeyler alıyor ama daima sessizce alıyor bir şeyler. Bunu bize uzun yıllar geçtikten farkettirir daha doğrusu kendisi itiraf eder gibi anlamımız için olaylar yaşatır bize. Hiç kendinize soruyor musunuz zamanın gerçek amacı nedir? Hayat zaman mıdır? Çoğu zamanımızı hayatımızda bizi yeterince memnun etmeyen işlerlerle harcarız maalesef. Böyle mutsuz olmayı nerden öğrendik birileri mutluluğu da öğretsin lütfen!       Zamanımı gereksiz harcamamak adına bir sürü sonucu tatmin etmeyen girişimlerim var. Zamanında üniversitedeyken çok iyi bir girişimci olmayı dilemiştim ama böyle değildi tam olarak istediğim umarım evren de beni yanlış anlamıştır. Zamanım sevgiyle neşeyle dolu olsun sadece benim değil bütün insanlığında zaten yeterince gereksiz ...

KASİYER…

​ Bir marketin kapısından içeri girdiğinizde ilk gördüğünüz yüz çoğu zaman kasiyerin yüzüdür. Bazen aceleyle, bazen yorgunlukla, bazen de hiç fark etmeden önünden geçersiniz. Oysa o yüz, gün boyunca yüzlerce insanın ruh hâline temas eder. Kasiyerlik dışarıdan bakıldığında “basit” sanılan ama içeriden bakıldığında insanı yoran bir iştir. Fiziksel değil sadece. Asıl yoran ruhtur. Kasiyerler saatlerce ayakta durur. Beden yorulur, bel ağrır, ayaklar sızlar. Ama asıl yük zihindedir. Para üstü hatası yapmamak Ürünleri hızlı geçirmek Sırayı uzatmamak Müşterinin ruh hâlini idare etmek Bir saniyelik dalgınlık bile azar işitmeye, suçlanmaya, bazen aşağılanmaya sebep olabilir. Bu yüzden kasiyerler asla tamamen gevşeyemez. Her Gün Yüzlerce İnsan, Yüzlerce Duygu Kasiyerler sadece ürün geçirmez. İnsanların stresini, öfkesini, sabırsızlığını da önlerinden geçirirler. Sinirli bir müşteri Acele eden biri Hatasını kasiyere yükleyen bir başkası Ve tüm bunların karşısı...