YAŞAMAYI SERÇELERE SORUN.
Serçeler: Küçük Ama Hadleri Yok
Bugün serçelerle karşılaştım.
Karşılaşmak diyorum çünkü bu bir “görme” değildi, resmen baskın yedim.
Bir ağaca konmuşlardı.
Ama öyle iki üç tane falan değil…
Ağacı baştan sona donatmışlardı.
Dal dal, yaprak arası, yer yer toprağa inip tekrar havalanan bir serçe organizasyonu.
Üçü kadraja girdi ama belliydi:
Gerisi perde arkasında.
Serçeler zaten küçük olmalarına rağmen bunu asla kabullenmeyen canlılar.
Kendi boyutlarıyla ilgili hiçbir kompleksleri yok.
Tam tersine, sanki evren onlara biraz dar gelmiş gibi davranıyorlar.
Zıplıyorlar.
Durmadan konuşuyorlar.
Birbirlerine laf yetiştiriyorlar.
Sanki hepsinin acil anlatması gereken bir hikâyesi var.
Bir tanesi yere indi.
Diğeri “orası benimdi” der gibi baktı.
Üçüncüsü zaten karışmaya hazırdı.
Ciddiyim, serçeler tam bir mahalle ekibi.
Ama en güzeli şu:
Ne yaparlarsa yapsınlar hayattan kopmuyorlar.
Soğuk, yapraklar kurumuş, dallar çıplak…
Umurlarında değil.
Hayat varsa, serçe vardır.
Bir ağacı sahipleniyorlar.
Sonra başka bir dala geçiyorlar.
Sonra tekrar dönüyorlar.
Plan yok, kaygı yok, “yarın ne olacak” yok.
An tamamen yeterli.
İnsan izlerken şunu düşünüyor:
Biz bu kadar düşünmeyi nereden öğrendik?
Bu kadar susmayı?
Bu kadar beklemeyi?
Serçeler beklemiyor.
Yaşıyor.
Belki bu yüzden bu kadar sevimli,
bu kadar yaramaz
ve bu kadar gerçekler.
Bugün bana şunu hatırlattılar:
Hayat bazen ciddi bir şey olmak zorunda değil.
Bazen sadece aynı ağaca konup,
biraz gürültü yapıp,
sonra uçup gitmek yeterli.
Son olarak diyorum ki yaşamayı serçelere sorun! Arada derdi tasayı bit kenara bırakıp serçeler gibi haylazlıklar yapmayı unutmayın. 😊
Serçeler biliyor.
Biz unutmuşuz.
Yorumlar
Yorum Gönder