Ana içeriğe atla

BÜYÜLÜ ÇİÇEKLER. 🌺🌷🌸💐🌼🌻🪻🪷🪸🌾🪴💐

Çiçekler sessizdir ama etkilidir.

Konuşmazlar; yine de insanın kalbine dokunmayı başarırlar.

Bir çiçeğin açışı, dünyanın bütün gürültüsüne karşı söylenmiş sakin bir cümle gibidir.

Bazen bir masanın üzerinde duran tek bir çiçek,

bir insanın gün boyunca hissettiği bütün yorgunluğu alır.

Çünkü çiçekler acele etmez.

Ne zaman açacaklarını, ne zaman solacaklarını bilirler.

Hayata karşı en büyük bilgelikleri de buradadır.

Onlar sadece topraktan çıkan renkler değildir.

Her biri, dünyanın kalbinden kopup gelen küçük sırlar gibidir.

Sessizce açarlar…

Ama açtıkları yer yalnızca toprak değil, insan ruhudur.

Bir çiçeğe bakarken fark etmeden yavaşlarız.

Nefesimiz derinleşir.

Kalbimiz yumuşar.

Sanki içimizdeki sert yerler, renklerle ve kokularla çözülür.

Gecenin içinde açan bir çiçek,

ışığın karanlıktan korkmadığını anlatır.

Solan bir çiçek ise,

her sonun aslında başka bir başlangıca hizmet ettiğini…


Çiçekler bize şunu fısıldar:

Güç, sertlikte değil;

güzellik, gösterişte değil.

Gerçek kudret, yumuşak kalabilmektir.


Belki de bu yüzden çiçekler kalbimize iyi gelir.

Çünkü biz de içten içe,

kırılmadan açmak isteriz.


Ve bir çiçek gibi,

sessizce…

ışığa doğru.

Gecenin içinde açan bir çiçek,

ışığın karanlıktan korkmadığını anlatır.

Solan bir çiçek ise,

her sonun aslında başka bir başlangıca hizmet ettiğini…

Belki bu yüzden en zor zamanlarımızda bile bir çiçek görünce dururuz.

Bir balkon demirinden sarkan sardunyaya,

kaldırım kenarında inatla açmış bir papatyaya,

bir vazoda sessizce duran bir orkideye…

Çiçekler umudu bağırmaz, fısıldar.

“Geçer,” der.

“Bu da geçer.”

Çiçekler bize şunu fısıldar:

Güç, sertlikte değil;

güzellik, gösterişte değil.

Gerçek kudret, yumuşak kalabilmektir.

Belki de bu yüzden çiçekler kalbimize iyi gelir.

Çünkü biz de içten içe,

kırılmadan açmak isteriz.

Ve biz, bunu duyduğumuz için değil,

hissettiğimiz için iyileşiriz.


Çiçeklerin büyüsü tam olarak budur işte:

Hiçbir şey vaat etmeden,

hiçbir şey istemeden, ruhumuzu güzellikleri ile büyüler. 

Ve bir çiçek gibi,

sessizce…

ışığa doğru.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAŞAMAYI SERÇELERE SORUN.

​ Serçeler: Küçük Ama Hadleri Yok Bugün serçelerle karşılaştım. Karşılaşmak diyorum çünkü bu bir “görme” değildi, resmen baskın yedim. Bir ağaca konmuşlardı. Ama öyle iki üç tane falan değil… Ağacı baştan sona donatmışlardı. Dal dal, yaprak arası, yer yer toprağa inip tekrar havalanan bir serçe organizasyonu. Üçü kadraja girdi ama belliydi: Gerisi perde arkasında. Serçeler zaten küçük olmalarına rağmen bunu asla kabullenmeyen canlılar. Kendi boyutlarıyla ilgili hiçbir kompleksleri yok. Tam tersine, sanki evren onlara biraz dar gelmiş gibi davranıyorlar. Zıplıyorlar. Durmadan konuşuyorlar. Birbirlerine laf yetiştiriyorlar. Sanki hepsinin acil anlatması gereken bir hikâyesi var. Bir tanesi yere indi. Diğeri “orası benimdi” der gibi baktı. Üçüncüsü zaten karışmaya hazırdı. Ciddiyim, serçeler tam bir mahalle ekibi. Ama en güzeli şu: Ne yaparlarsa yapsınlar hayattan kopmuyorlar. Soğuk, yapraklar kurumuş, dallar çıplak… Umurlarında değil. Hayat varsa, serçe...

KASİYER…

​ Bir marketin kapısından içeri girdiğinizde ilk gördüğünüz yüz çoğu zaman kasiyerin yüzüdür. Bazen aceleyle, bazen yorgunlukla, bazen de hiç fark etmeden önünden geçersiniz. Oysa o yüz, gün boyunca yüzlerce insanın ruh hâline temas eder. Kasiyerlik dışarıdan bakıldığında “basit” sanılan ama içeriden bakıldığında insanı yoran bir iştir. Fiziksel değil sadece. Asıl yoran ruhtur. Kasiyerler saatlerce ayakta durur. Beden yorulur, bel ağrır, ayaklar sızlar. Ama asıl yük zihindedir. Para üstü hatası yapmamak Ürünleri hızlı geçirmek Sırayı uzatmamak Müşterinin ruh hâlini idare etmek Bir saniyelik dalgınlık bile azar işitmeye, suçlanmaya, bazen aşağılanmaya sebep olabilir. Bu yüzden kasiyerler asla tamamen gevşeyemez. Her Gün Yüzlerce İnsan, Yüzlerce Duygu Kasiyerler sadece ürün geçirmez. İnsanların stresini, öfkesini, sabırsızlığını da önlerinden geçirirler. Sinirli bir müşteri Acele eden biri Hatasını kasiyere yükleyen bir başkası Ve tüm bunların karşısı...

DERİNE GÖMÜLEN BENLİK HASTALANIR!

 Geçen hiçbir saniyeyi geri alamadım, sade ben değil kimse alamadı ama buna rağmen sürekli zamanımızı sevmediğimiz insanlara, sevmediğimiz işlere veriyoruz.Mesala  ben her gün yazmak istiyorum ama bunun yerini benliğime asla faydası olmayan, sadece hayatta kalabilme telaşı ile en değerli yaşlarımızı maaş için harcıyoruz ve buna ironik bir şekilde kazanmak ( para kazandık) diyoruz, halbuki benliğimizi bile kaybediyoruz maalesef. Sürekli ihmal ettiğimiz benliğimiz bir yere kadar saklanabiliyor, sonra resmen hesap sormaya başlıyor ve bu seferde asla susmayan bir iç ses çıkıyor ortaya; her adıma karışma cüreti elde ederek hemde.      Özür dilerim benliğim, herkesi bu kadar önemseyip seni duymazdan geldiğim için, seni en indiğini farketmediğim için. Çoğu şeye tahammülsüzlüğüm seni anlamamaktan kaynaklanıyordu, biraz geç olsana farkına vardım. Her şeyi çözdüm dedikçe yeni yeni düğümler sıralanıyordu çünkü kendimi dinlemiyordum.Ahhh  benliğim ne çok hain vasat gör...